Anne faktörü...
Hüseyin Üzmez’in elle ve oral yolla taciz ettiği 14 yaşındaki kız çocuğunun annesinin, kızının istismarına “para karşılığı” onay verdiğini, kızını bu adamla evde yalnız bırakıp gittiğini biliyorsunuz. Yani anne de kızının istismara uğramasında “aktif” rol oynamış! Henüz üniversite öğrenciyken, hukuk dersi için “ülkemizdeki aile içi taciz ve tecavüz” konusunda araştırma yaptığımda, edindiğim sonuçlara inanamamıştım. Aradan onca yıl geçmesine ve bu ülkede çocuk istismarını her 5 çocuktan birinin yaşadığının bilinmesine rağmen, önleyici ve caydırıcı önlemler konusunda hala “tık” yok. Ülkemizde tecavüz ve tacizciler cezalandırmıyor. Tacize, tecavüze uğrayanlar cezalandırılıyor. Daha önce 27 hafta boyunca hafta içi her gün yaptığım”Anne Olunca Anladım” adlı TV programlarımdan birinde de “Çocuk istimarı” konusuna yer vermiştim. Orada da duyduklarıma inanamadım. Bu konuda yapılan çalışmalar ve verilen oranlar, buz dağının sadece görünen yüzü; o gün canlı yayında anneler telefonlarımızı kilitledi ve yüzlerce anne; kızını, baba, dede, amca, ağabey tacizinden koruyamadığını itiraf etti. Çoğu ne yapması gerektiğini bilmiyor, çaresiz olduğuna inanıyor ve ağlıyordu. Yani “pasif” istismarcıydı! Ben burada her konuda olduğu gibi, anne faktörünün önemine dikkat çekmek istiyorum. Çünkü bir çocuğun tacize uğradığını genellikle anneler biliyor ve genellikle de sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Kocasının kızına taciz-tecavüz ettiğini bilen bir anne; kocasını kaybetmekten, dayak yemekten, sokağa atılmaktan korktuğu, toplumun baskısına maruz kalmaktan korktuğu için evladının acısına sessiz kalabiliyor. İnanın, yaşanıyor bunlar; üstelik hiç de azımsanacak oranlarda değil. Sonuçta, her konuda olduğu gibi olan yine çocuğa oluyor; çocuk kendini suçluyor, yalnızlığa ve çaresizliğe mahkum ediliyor, en yakınları tarafından suçlanıyor bir de. Evimize hırsız girse, hiçbir şeyimizi çalmasa da, mahremiyetimize girilmiş olur ve travmatik oluruz, bir de istismara uğrayan ve anneleri tarafından da yalnız bırakılan çocukları düşünsenize... Sözüm özellikle annelere; sessiz kalmayın, çocuk istismarını bildirin! 0216 450 54 54 nolu telefondan “Çocuk Destek Hattı”nı arayın.
| 10 ÇOCUKTAN 3’Ü CİNSEL İSTİSMAR MAĞDURU!
|
Bölgesel araştırmaların sonuçlarına göre ise, Türkiye'de çocukların yaklaşık yüzde 35'i fiziksel, yüzde 30'u da cinsel istismar mağduru. Fiziksel istismar eğitim seviyesi düşük ailelerde, cinsel ve duygusal istismar tüm aile yapılarında görülebiliyor.
Çocuk İstismarı ve İhmalini Önleme Derneği Başkanı Doç. Dr. Figen Şahin, bir erişkinin cinsel doyum amacıyla çocuğu kullandığı, dokunma, sürtünme, cinsel ilişki ve kendi cinsel organları gösterme gibi her türlü durumun “cinsel istismar” olarak kabul edildiğini hatırlatıyor: “Çocukların bedensel ve ruhsal sağlıklarını ve gelişimlerini olumsuz etkileyen her türlü durum “istismar” olarak tanımlanır. İstismarda, işsiz baba, ekonomik sıkıntı, evde fuhuş ortamının olması, hasta ya da pasif kişilikli anne, ebeveynlerin eğitim seviyesinin ve sosyal yaşam biçimlerinin düşük olması önemli risk faktörleridir. Genellikle fiziksel istismar eğitim seviyesi düşük ailelerde, cinsel ve duygusal istismar ise tüm aile yapılarında görülebiliyor.
Tacizlerin çoğu, çocuğun tanıdığı kişiler tarafından yapılıyor. Bu kişiler daha çok, çocukla iletişim kurmayı bilen ve çocuğun üstünde otoritesi olan baba, amca, dayı, kuzen ya da öğretmen gibi kişiler. Tacizlerin yaklaşık yüzde 50'si çocuğun akraba ve yakın çevresi tarafından yapılıyor. Tacizler genellikle zorlama ile olmuyor; kandırarak, hediyeler vererek yapılıyor. Tacizci, ‘Bu bizim aramızda sır, kimseye söyleme’ diyor. Çocuk da tacizcisi tanıdığı ve güvendiği biri ise onu korumak adına kimseye anlatmıyor. Biz ancak bize gelen başvuruları biliyoruz. Yani buz dağının üstte görünen yüzü gibi. Altta görmediğimiz çok daha büyük bir grup var. |
| Hüseyin Üzmez davası bir gerçeği hatırlattı: Çocuklarımız cinsel istismar mağduru!
Anneler susmayın! Çocuklarınızın uğradığı, her türlü istismarı bildirin. Çocuğunuzu yalnızlığa, çaresizliğe ve karanlığa mahkum etmeyin!
14 yaşındaki bir kız çocuğuna “cinsel taciz” uygulayan Vakit Gazetesi Yazarı Hüseyin Üzmez tartışmalı bir şekilde serbest bırakıldı. 6 ay cezaevinde kaldıktan sonra şaibeli bir raporla tahliye olan Üzmez’in durumu ülkemizde “çocuk istismarı” karşısında ne kadar büyük boşlukların bulunduğunu bir kez daha gösterdi.
Hüseyin Üzmez davası her yerde konuşuluyor. Konuşuldukça ve dava ile ilgili bilgiler kamu oyuna aktarıldıkça da işin içinden kötü kokular geliyor. Adli Tıp Kurumu tarafından verilen ve Üzmez’in tahliyesini sağlayan raporun altına imzasını atan (Adli Tıp Kurumu Başkanı Uz. Dr. Keramettin Kurt, 6. İhtisas Kurulu Başkanı Ruh Sağlığı Hastalıkları Uzmanı Dr. Yalçın Ergezer, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Seyfettin Uludağ, Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Hamdi Özkara, Radyoloji Uzmanı Doç. Dr. Gülgün Engin ile Adli Tıp Uzmanları Dr. Yasemin Çakmak ve Dr. Gökhan Eriş) isimler ise bu süreçte sessiz kalmayı tercih ediyorlar. “CİNSEL İSTİSMAR, YAŞAM BOYU DEVAM EDEN BİR YIKIMDIR”
Türk Tabipleri Birliği (TTB) İstanbul Tabip Odası, Üzmez davasındaki tartışılan Adli Tıp raporunu inceleme kararı aldı. Oda adına yapılan açıklamada, sürmekte olan davada sanık Üzmez'in açıklamalarının, mağdurenin defalarca örselenmesine, baskı altına alınmasına neden olduğu belirtilerek, şöyle dendi: “Sanığın serbest bırakılması ve olayın hızla gelişme süreci, böyle bir travmaya maruz kalan tüm çocuklara bir gözdağı niteliğinde. Yaşadıklarını anlatmakta zorlanan çocuklar, bu gibi olaylarla korkutulup sindiriliyor. TTB konuyu, Adli Tıp raporunun bilimsel boyutu yönünden çocuk, insan, kadın ve hasta hakları açısından inceleyecek. TCK'da cinsel istismara uğrayan çocuklar için ‘beden ve ruh sağlığının bozulmuş olması’ suçu ağırlaştırıcı bir unsur olarak yer almakta... Bu, sanki cinsel istismara uğrayan çocukların beden ve ruh sağlığının ‘bozulmayabileceği’ olasılığının da var olduğu gibi bir anlam da içeriyor. Oysa cinsel istismar, tedavi edilmezse yaşam boyu devam eden bir ruhsal yıkıma neden olur. Bu yıkımın belirtileri erken ya da geç dönemlerde mutlaka ortaya çıkar. Bu nedenle, mağdurenin taciz sonrasında ruh ve beden sağlığının bozulmadığı kararına varabilmek mümkün değildir.” |
BU RAPORU VERENLER DAHA ÖNCE DE BENZERİNİ YAPMIŞLAR!
B.Ç’ye , “beden ve ruh sağlığının bozulmadığına” ilişkin rapor veren Adli Tıp Kurumu, satranç hocası Halil Sertaç Dalkıran’ın 11 ve 13 yaşlarında iki kız öğrencisine cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla yapılan soruşturmada da aynı raporu vermiş. Çocukların avukatı Volkan Dülger: “Heyet, 13 yaşındaki K.D. ve 11 yaşındaki F.S. anneleriyle birlikte Adli Tıp Kurumu’na çağırdı. Muayene yaklaşık 3 dakika sürdü ve sadece 3 soru soruldu: Kaç yaşındasın? En çok hangi yemeği seviyorsun? Kaçıncı sınıfa gidiyorsun?” dedi. Üzmez gibi Dalkıran da Adli Tıp Kurumu’nun “çocukların beden ve ruh sağlığının bozulmadığına ilişkin” raporundan sonra tahliye edilmiş. Avukat Dülger, Dalkıran’ın tahliye olmasının ardından çocukların anneleriyle yatmak istediklerini, sadece bu davranışlarının bile ruh sağlıklarının bozulduğunu gösterdiğini söylüyor.
|
ADLİ TIP’TA ÇOCUK PSİKİYATRİSTİ KADROSU VAR AMA KENDİSİ YOK!
Hüseyin Üzmez'i kurtaran Adli Tıp raporu, bir skandalı ortaya çıkardı. Türkiye'de mahkemelere resmi bilirkişilik yapan Adalet Bakanlığı'na bağlı Adli Tıp Kurumu'nda çocuk psikiyatristi kadrosu var ama çocuk psikiyatristi yok! “Çocuklara yönelik cinsel istismar” sonrası çocuğun yaşadığı travmayla ilgili rapor hazırlayan kurulda, değişik branşlardan 5 uzman var. Kurulun tek psikiyatrisi Kurul Başkanı Yalçın Ergezer ama o da yetişkin psikiyatrisi konusunda uzman. Kurulda ayrıca 1 kadın hastalıkları ve doğum uzmanı, 1 ürolog, 1 radyoloji uzmanı ile 2 adli tıp uzmanı var. Adli Tıp Kurumu yetkilileri, 2659 sayılı kanun gereği kurumda çocuk psikiyatri uzmanı kadrosu tahsis edildiğini doğruluyor.
|
CİNSEL İSTİSMAR MAĞDURLARININ YÜZDE 90’I ÇOCUK
Cinsel saldırı iddiasıyla Düzce Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı’na başvuranlarla yapılan bir araştırma da ülkemizde üstü örtülü gerçekleri hatırlatıyor. Araştırmaya göre cinsel saldırı mağdurlarının neredeyse yüzde 90’ı çocuk! Ve bu tür suçlarda saldırgan çok yakında. Saldırganların yüzde 43,4'ü mağdurun tanıdığı biri; yüzde 13,2'si daha önceki sevgili, yüzde 11,3'ü koca, yüzde 7,5'i biyolojik baba, yüzde 7,5'i de yakın erkek akraba. Mağdurların yüzde 18,9'u 11, yüzde 69,8'i ise 18 yaş altında, saldırganların ise yüzde 68,8'ini 11-30 yaş arası bir grup oluşturuyor.
|
İLK BAŞVURU HASTAHANE OLMALI! Çalışmaya göre, mağdurların 64,15'inin ilk başvuru yeri Cumhuriyet Savcılığı. Sadece yüzde 3,77'si hastaneye müracaat etmiş. Olaydan sonra kısa bir süre içinde Adli Tıp Ana Bilim Dalı’na gönderilen 7 mağdurda akut stres bozukluğu, saldırıdan 6 ay sonra yeniden muayeneye gönderilen 10 kişide de travma sonrası stres bozukluğu tanısı tespit edilmiş.
Yrd. Doç. Dr. Bora Büken, “Cinsel saldırı konusunda sağlık personel yeterli bilgiye sahip değil. Adli tanıda önemli bir yeri bulunan olay yeri incelemesi ve olay sonrasında hemen muayene gibi unsurlar da önem taşıyor. Halkın eğitimi açısından bu tip bir olayla karşılaşan mağdurların, en geç 72 saat içinde banyo yapmadan ve tuvalete gitmeden, ilgili birimlere başvurması gerekiyor” diyerek uyarıyor.
ERKEK ÇOCUKLAR KOLAY HEDEF Ayrıca, erkek çocuklar da neredeyse kız çocukları kadar cinsel istismara maruz kalabiliyor. Bize başvuran cinsel istismar mağdurlarının yüzde 40'ı erkek çocuk. Özellikle 16-17 yaşındaki bazı ergenler cinsel meraklarını 8-9 yaşındaki erkek çocuklarla tatmin etmeye çalışıyor.
EN ETKİLİ KORUMA YOLU: CİNSEL EĞİTİM 3-6 yaş arasındaki çocuklar, cinselliklerini ilk defa fark etmeye başlar ve bu sırada verilecek cinsel eğitim çok önemlidir. Onların bu merakına kayıtsız kalmamak gerekir. Çocuklara, kız ile erkeklerin cinsel organlarının farklı olduğu söylenmeli ve isimleri öğretilmeli. Çocukları cinsel istismardan korumak için en iyi yol ise, çocuklara kendini korumayı öğretmek ve cinsel eğitim vermek. Küçük yaşlardan itibaren çocuklara bedenlerinin özel yerleri olduğunun anlatılması gerekiyor. Çocuklara, başka birisinin özel yerlerine dokunmasının normal ve doğru olmadığını ve bu konularda ‘Hayır’ diyebilmeyi öğretmek gerekiyor. Bunların çocuklara ‘ayıp ya da günah’ diye değil, anlatılarak öğretilmesi doğru. Çocuğa, ‘Bu bölgelere, annen üstünü değiştirirken, banyo ve tuvalette yardımcı olmak için bakabilir. Doktora gittiğinde yanında anne ve baban varken doktor bakabilir ama bunun dışında kimsenin bakmasına izin verme ve ‘Hayır’ demekten çekinme’ denmeli. Buralara dokunmak, bakmak ya da ellemek isteyenler ile kendisinin özel bölgelerini göstermek isteyen kişiler olduğunda, o ortamdan uzaklaşması ve güvendiği birine anlatması gerektiği söylenmeli. Hepsinden önemlisi çocuğa, her ne olursa olsun ailesinin onun yanında olduğu hissettirilmeli. Çocuğun, istemediği bir durum karşısında ‘Hayır’ diyebilmesi çok önemli. Öz güveni gelişmiş olan çocuklar tacize uğramıyor, sevgi ve şefkat ortamında büyümeyen çocuklar ise taciz karşısında sessiz kalıyor. Sevgisiz çocuklar, cinsel taciz amaçlı sıcak yaklaşımı sevgi gösterisi gibi algılıyor ve bunu kaybetmemek için susuyorlar.”
İSTİSMAR BELİRTİLERİ Aileler, istismar ihtimaline karşı, çocuktaki fiziksel ve duygusal belirtilere karşı dikkatli olmalı. Duygusal belirtiler: • Çocuğun özellikle bir yere gitmekten kaçınması, • Gece uykularında ani bozulmalar olması, • Daha önce olmayan idrar ya da dışkı kaçırmalarının başlaması, • Stres bulguları, • Erkeklerden korkma ya da tam tersine toplum içinde aşırı cinsel davranışlarda bulunma, gibi daha önceden yapmadığı davranışları yapması istismar belirtileri olabilir.
Fiziksel bulgular: • Cinsel bölgede oluşan kaşıntı, kızarıklık, akıntı ya da kanama. |
|