Günümüzde hemen hemen her konuşmamızda yer alan aşk gerçekte
ne anlama geliyor. Aşk ruh halimi, duygu değişikliğimi veya sadece karşı cinse karşı duyulan heyecan
mı? İlk görüşte aşk mümkün müdür yoksa aşk zamanla mı oluşur. Peki, âşık olduğumuzu veya
hissettiğimiz şeyin aşk olduğunu nasıl anlarız. Aşk sadece insanlara özgü mü yoksa tüm canlılar bu
duyguları yaşar mı? Öyle sanıyorum ki, aşk; beynimizin bedenimize sunduğu özel ve güzel bir
şakadır. Kebabın Adanalısıdır yani acılısıdır. Sevginin acı ile harmonileştiği, yüreğimizde
ulvileştiği duygudur aşk.
İLK GÖRÜŞTE…
Tarihten günümüze hep merak konusu olan aşkı
biraz daha derinden incelersek aşk şiirlere filmlere kitaplara konu olmuş ve olmaya devam eden en
büyük duygu durumudur. En duygulu şiirler, en anlamlı romanlar, en hisli besteler hep aşkın
etkisiyle yapılmıştır. Önce beğeniyle başlar bu beğeni hoşlanmaya dönüşür. Beğeni ve hoşlanma onu
devamlı görme isteğini hissettirir insana. Her gece yattığında onu düşünerek uyuyorsan veya onu
düşünmekten uykuların kaçıyorsa aşk yavaş yavaş başlamış demektir. Onu görmeye giderken tuhaf bir
heyecan alıyorsa içini ve onun seni güzel görmesi beğenmesi senin için önemli hale geliyorsa aşk
kademe kademe yükseliyor demektir. Sonra hayaller başlar hayallerinde hep onunla yapacakların uzun
vadeli planlar ve onunla geçirmek istediğin hayat.
MANTIK KAYBOLUR…
Belki başkasında itici gelen özellikler, sevdiğinde aşık olduğunda gözüne hoş gelmeye
başlar. Belki kendinde bile sevmediğin özellikleri onda gördüğünde beğenmeye başlar insan. İşte aşk
böyle başlar ve kişinin hayatının her anına her dakikasına aldığı nefese bile sahip
olur.
Psikoanalist Erich Fromm, sevgiyi, kişideki aktif ve üretici gücün kaynağı bir enerji
olarak tanımlar. Psikolog Robert Sternberg göre ise aşk üç katmandan oluşur. Yakınlık, bağlılık ve
tutku.
Aşkın herkese göre farklı bir tanımı vardır. Küçükten büyüğe insanlara aşkın tanımını
sorduğumuzda herkes kendine göre farklı cevaplar verebilir. Bu insanın duygu dünyasıyla alakalıdır.
İnsanlar duygusal varlıklardır. Akılları ve kalpleri doğru orantılıdır. Aşk tarif edilmezler
kavramının en zorudur. Onu tarif etmek için 6.5 milyar insanın fikrini alıp ona göre yorum yapma
ihtiyacı vardır. Aşk mantığını kaybettiğin yerdir. Akılla çözülemeyecek bir histir. Aşk dediğin
kaybolmaktır. Aslında senin olmadığın bir seni ortaya çıkarır. Kalple ruh arasında bir yerde
durur.
AŞKIN ÖMRÜ KAÇ YIL?
Pek çok araştırma aşkın ömrünün ortalama 2,5 yıl
olduğunu söyler. Hatta kimi araştırmalarda bu 1 yıla kadar iner. Günümüzde biten birliktelikler ve
gerçekleşen boşanmalar aşkın ömrünün olduğunu kanıtlar niteliktedir. Peki, ama diğerleri hala el ele
tutuşan yaşlanmış ama gözlerinden aşkı okuyabildiğimiz kişiler, onların aşkı neden bitmemiştir. Aşk
la gelen duygu tutku bitebilir mi tutku bittiğinde aşk da bitiyor mu? İnsanlar başlarda birbirlerine
tutkuyla bağlıyken sonra ne oluyor da birbirlerine düşman olabiliyorlar. Bu konuda tartışmalar hala
sürmekte ama aşkın zamanla yerini sevgiye bıraktığına dair görüş birliği mevcut.
Aşk
birlikteliğinin başlarında en önemli olan duygu, aşkı bu kadar önemli hale getiren ise tutku. O
kişinin kokusu, ses tonu, dokunuşu hepsi tutkunun bir parçası. Ancak bu duygu zamanla ön planda
olmaktan çıkıp yerini sevgiye bırakıyor. Sevgi zamanla oluşan bir duygu fakat aşk için bunu
söyleyemeyebiliriz. Zaman faktörü aşk’ta çok değişkendir, hatta bir anda bile aşık olabilir insan.
Ancak şunu unutmamalı ki, her zaman aşk sevgiye dönüşmez, sevgi de zamanla aşka dönüşebilir.
AŞK NEDİR?
Aşk, sadece insana karşı olmayabilir. Doğaya, herhangi bir nesneye aşık
olabilir insan. Özellikle ilahi aşk asırlardan beri çok konuşulan bir konudur. Hatta asıl aşkın
ilahi aşk olduğunu söyler sufiler, dervişler. İlahi aşk nedeniyle vecde gelen cezbeye kapılan
mutasavvıflara her yerde rastlamak mümkündür. Üstelik ilahi aşk için zaman sınırlaması da koyulamaz,
nerdeyse bir ömür sürebilir. Sevda ise sadece insana yönelik bir duygudur. Dolayısıyla aşk’ta her
zaman cinsel tema ön planda olmaz. Hatta Mevlana ve Şems-i tebrizi arasındaki gibi sadece yoğun
dostluğu ve arkadaşlığı temsil eden aşklarda olabilir.
AŞKIN ETKİLERİ…
Aşk’ta
kişinin kendisi ve çevresi ile alakalı ilişkileri bozulmaz. Sosyal hayatı devam eder. Genellikle iş
hayatı da olumsuz etkilenmez. Kişinin kendi ve çevresi ile alakalı kontrolü ve değerlendirmeleri
bozulmaz. Mantığın dışına genellikle çıkmamaya çalışır insan. Hatta bazen kişinin hayatına anlam
bile katabilir onu her anlamda motive edebilir. Karasevda da ise kişi kontrolünü kaybeder. Kendisini
sosyal hayattan soyutlar, tamamen sevdasına odaklanır. Karasevda da zaman düz karakter izler,
öncesini ve sonrasını pek düşünmez.. Bulunduğunu andadır hep ve duygu çıkmazının girdaplarında
kaybolmuştur.
Aşkta genellikle duygular karşılıklıdır. Karasevda da ise genellikle tek
taraflıdır. Bazen kişi kendisine sevdalanıldığından haberi bile olmayabilir.
Aşk, psikolojik
belirtiler gösterir. Duygu yoğunluğu ve saplantılı sevgi hali, sosyal normların dışına çıkmaz,
hâlbuki karasevda da fizyolojik unsurlar da vardır. Kişi yemeden içmeden kesilir. Zayıflar, stres
hormonlarının da etkisi ile vücut savunması düşer. Çeşitli hastalıklar baş gösterebilir, saçları
beyazlayabilir. Kanser oluşumu normale göre artabilir. Önceki yıllarda verem hastalığının, karasevda
çekenlerde çok görülmesi bu yüzdendir. Şimdi tüberkülozla alakalı etkin tedavilerden dolayı görülme
sıklığı oldukça azalmıştır..
KARASEVDA…
Karasevda esnasında birçok nöronal
aktivite ve hormonal mekanizma söz konusudur. Aşk ve sevda esnasında, dopamin, serotonin, oksitosin,
noradrenalin, feniletilamin ve vazopressin gibi hormonal aktiviteler çeşitli duygusal ve bedensel
değişmelere neden olur. Dopamin tutku ve saplantıdan sorumludur. Aynı zamanda çoşku da verebilir.
Ancak karasevdada aşırı dopamin mevcudiyeti olayı akıl sınırlarının dışına çıkarabilir ve deliliğe
doğru gidebilir. Ama yine de karasevda da delilikten ziyade meczup’luk söz
konusudur.
HORMONLAR VE…
Eğer akıl insanı bırakırsa bu deliliktir, ama insan aklını
bırakırsa bunun adı meczupluktur ki, karasevda da kişi aklını yitirmiş gibi sıra dışı, normal
olmayan hareketler yapabilir. Serotonin mutluluktan sorumludur ancak karasevda da normale göre en az
yüzde 40 daha serotonin azlığı bahis mevzudur. Bu durumda kişi mutsuz ve
umutsuzdur.
Depresyona ve çöküntüye herkesten daha fazla yatkındır. Oksitosin, şefkatten ve
hoş görüden sorumludur. Karşısındakine çabuk inanan ve güvenen empatik bir ruh hali sağlar.
Oksitosin aynı rahim kaslarında da kasılmalar yapar, bu nedenle hastanelerde doğumu gecikmiş
kadınlarda kullanılır. Aynı zamanda orgazm hormonu olarak ta bilinir. Noradrenalin, heyecan, kalpte
hızlanma, terleme, yüzde kızarma gibi belirtiler verir. İştahı keser ve zayıflamaya neden olur.
Feniletilamin bir dopamin türevi olup enerji ve keyiften sorumludur. Vazopressin de şefkat duygusu
veren bir hormon olup erkeklerde oksitosinin yaptığı görevi icra eder ayrıca bir diğer görevi de
vücuttan su atılmasıdır.
Karasevda da D1, D2, D3 reseptörlerinden tek eşliliği sağlayan
D1’in aşırı etkin bir durumda olduğunu tahmin etmekteyim çünkü burada kişi, sevdalı olduğu kişiden
başkasını gözü görmez, onun dünyanın merkezine oturtur.
TEDAVİSİ…
Karasevda
tedavisi, profesyonel bir yaklaşım gerektiren bir konudur. Burada olay, hayatın merkezine bir
başkasını değil, kendini koyma çabalarıdır. Bu nedenle davranışçı bilişsel terapiler işe
yarayabilir. Mevcut ve muhtemel serotonin eksikliğine karşı antidepresan ilaçlar sonuç verebilir.
Yine noradrenalin aktivitesini düşürücü ilaçlar da denenebilir. Bir diğer yöntem ise beynin
prefrontal korteksini ve sosyal hafızayı resetleyen TMS tedavisidir. TMS tedavisi tek başına
uygulanabildiği gibi, ilaç tedavisiyle ya da terapiyle beraber de uygulanabilir. Diğer taraftan kişi
spor aktivitelerine de yöneltilir. Spor aktiviteleri serotonin düzeyini arttırmaktadır. Çeşitli
hobiler edinilmeye çalışılması da aşk travmasını hafifletebilir.
|