İstanbul Kalamış'ta yapılan Natürel Festivali'nde sunum yaparken
tanıdım onu. Enerjisi neredeyse Fenerbahçe'ye yayılan bu sıra dışı genç, Çapa Tıp Fakültesi Fizik
Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü mezunuydu ama enerji tedavisi yapıyordu. Kızıl saçları, dövmeleri,
içten konuşması ve kahkahasıyla oradaki grubu avucunun içine aldı. Meditasyon seansında cep
telefonlarımızı kapamamız gerektiğini, yüksek enerji yüzünden bozulabileceğini söyledi. Kapatmayan
iki kişinin cep telefonu gerçekten de bir süre çalışmadı. Yüksek voltlu enerji balonu gibi duran,
sempatik, kendi deyişiyle 'şeytan tüylü' çocukla sizleri de tanıştırmak istedim. 'Musevi bir aileden
gelen, Müslüman bir ülkede yaşayan, Mısır usulü tespih çeken, Kabala teknikleri kullanırken tasavvuf
müziği dinleyen' liseyi, Üsküdar Amerikan Koleji'nde bitirmiş Metin Hara, 1982 doğumlu. Yüzünü
aslında televizyondan da tanıyoruz; 21 reklam filminde oynamış, bir de dizi filmi var 'Aşk Her
Yerde'. 1.5 yıldır çeşitli şifa enerjileri kullanarak, kendisine başvuranların tedavisine yardımcı
oluyor. Bilgi Paylaşım Derneği ve Rönesans'ta seminerler veren genç fizyoterapistle hastalıklara
bakışını ve şifa enerjilerini konuştuk.
- İsteyerek mi girdiniz Fizik Tedavi
bölümüne?
Lise sonda, babam önemli bir kaza geçirdi. Babam trafik kazası geçirmişti;
'uyanmaz, uyansa da yürümez' dediler. Belden aşağı 40 küsur kırığı vardı, bir mucize yarattı. Önce
uyanmasını bekledik ancak 9 ay sonra yürüdü. Hayatıma yön veren bu travma oldu. Aslında çok güzel
bir ders var, neyin iyi neyin kötü olduğuna dair; şimdi bana da aileme de sorsanız 'o kaza iyi bir
deneyim miydi' diye, 'evet' deriz. Bu olay üzerine insanlara yardım etmeye karar verdim. Zaten o
sırada, amatörce şifa çalışmaları uyguluyordum, en azından ağrılarımı geçirebiliyor, hastalıklarımı
iyileştirebiliyordum.
ÖNCE ZİHİN SONRA BEDEN
HASTALANIR!
- Siz onun iyileşmesine katkıda bulundunuz
mu?
Babamın durumu akuttu, hastanede tedavi gördü ama ben de katkıda bulundum. Akut
durumda şifa çalışması yapmak zordur. Şifa bedene değil ruha hitap ediyor. Bitkinin köküne
yaptığınız müdahalelerde yaprakta hemen sonucu göremezsiniz. Modern tıbbı dışlamıyorum. Önemli olan,
insanın makine olmadığını hatırlamasıdır tıbbın. Operasyonları kadavra keser gibi yapanlar var; o
operasyon yaptığın, insan, iyisiyle kötüsüyle, anılarıyla. Bunu hatırlayıp tedaviye alınırsa çok
daha başarılı olur.
- Hem fizik tedavi uzmanısınız hem de şifa teknikleriyle
uğraşıyorsunuz, hangisi ağır basacak?
Büyük ihtimalle fizik tedavi yapmayacağım. Şu
ana kadar 24 kurs verdim, hepsi de çok iyi geçti. Sadece fizik tedavi yapmak birçok sorunu göz ardı
etmek olur. Bunu birçok başka teknikle birleştirebilirsek, kusursuz ve bütüncül bir tedavi olur.
- Şifa nedir, nasıl bir şifa uyguluyorsunuz? Nasıl başladınız?
15
yaşında, bir arkadaşım sayesinde vücut enerjisiyle tanıştım. Yavaş yavaş ağrılarımı geçirdiğimi fark
ettim. Zamanla eğitimlerini aldım, önce Reiki, sonra birçok şifa tekniği öğrendim, buna Eric
Pearl'ün 'reconnection healing'i yani 'tekrar bağlantı şifası' da dahil. Enerjiyi hisseder hale
geldim.
- Aileniz nasıl karşıladı?
Annem kendi Reiki hocası kanserden
ölünce küstü bunlara.
- Bunu nasıl açıklıyorsunuz, Reiki hocası kanserden
ölüyor?
Şifayı iyileşmeyle eşdeğer olarak tanımlıyoruz ama insan her şeyiyle,
bilinçaltıyla ölmek istiyorsa ona şifa verseniz de ölür.
- Şifa yüzünden
mi?
Mesela birinin bileği burkuldu, herkes şifa verilince ağrıları geçecek, bileğindeki
şiş inecek diye düşünür. Şifa büyü değildir. Büyü var olanı başka şeye çevirir. Şifa, bir insan bir
şeyi neden yarattıysa onu görmesini sağlar ve o hastalığın seyrini kısaltır. Bir insanın bileği
burkulduysa şifa verirsen o gece davul gibi şişer ve arkasından iner. Yoğun bakımdaki hocalarım
biliyorlar bu özelliğimi. Bazıları saygı duyar, bazıları hoş karşılar, bazıları da hoşlanmaz. Bir
gün bir hocam 'şu hastaya şifa ver' dedi, hasta iyileşti. Yoğun bakım hastaları bunlar. Bir başka
hastaya daha verdim, o da iyileşti, bir başkası vefat etti. 'Oğlum şifa verdin, adam öldü' dedi. Ben
de 'şifasının ölüm olmadığını nereden biliyorsunuz?' dedim. Bu ince bir çizgidir, şifa iyileşmeyi
çoğu zaman içerir ama zorla hayatta bırakamazsınız.
- Hastalıkları neden yaratıyoruz
size göre?
Basit bir mekanizma ile ortaya çıkıyor. Tüm hastalıklar önce bizim
zihnimizde, enerji bedenimizde yani ruhumuzda yaratılır. İddialı görünecek ama aslında çok basit,
herkes biraz kalbini açıp, yargıları bir yana bıraksa, bunu kabul eder, işin özü bu. Yaşadığımız her
şeyin sorumlusuyuz aslında. Bu kötü bir laf. İnsanlar bununla yüzleşmeyip, kurbanı oynamayı
seviyorlar. 'Çok şansızdım böyle bir şey oldu' diyor. Mesela arabada bir sorun var, yağ lambası
yanıyor Tamirci iki şey yapar; ya göstergeyi açıp kabloyu keser ya da motoru açıp oraya yağ koyar.
Modern tıp cerrahi yöntemlerle ya da semptomları baskılayarak, kabloyu kesen tarafta duruyor. Ağrı
kesici aldığınızda ağrıyı baskılamış oluyorsunuz, şifalandırmıyorsunuz. Kabloyu kestiğinizde
göstergede ışık yanmıyor ama yüz kilometre gidince kanser oluyor, başlıyorlar tümörleri çekip
çıkarmaya, çıkardıktan sonra muhtemelen birkaç sene sonra 'metastaz yaptı'
deniyor.
KANSERİ BAKIŞ AÇILARINI DEĞİŞTİREREK
YENİYORLAR
- Tümüyle iyileşenler de var ama…
Yaptıkları
zihinsel gelişim nedeniyle iyileşmiştir. Kanser sonrası, psikolojilerini, bakış açılarını
değiştirmeleri nedeniyle iyileşiyorlar. İnsan zihniyle iyileşmeyi dilemez, gücünü kullanmazsa,
dünyanın en büyük doktoru ya da şifacısı onu iyileştiremez. 'Hekim yarayı sarar, gerisi hastaya
kalır.' Japon bilim adamı Masaru Emoto, su molekülleri üzerine bilim dünyasını sarsan bir deney
yaptı: Buz kristallerinin mikroskop altında fotoğraflarını çekti. 'Seni seviyorum' yazan buz
kristali, mükemmel bir kar tanesiyken, 'senden nefret ediyorum' denen su molekülü kahverengimsi bir
hal aldı. Mozart dinletti, rock dinletti, Türkiye haritası gösterdi, Amerika haritası gösterdi;
suyun her veriye karşı farklı bir tepki verdiğini gördü. Bilim dünyası ayağa kalktı; insan düşünce
gücüyle su moleküllerinin yapısını etkileyebiliyorsa, insan vücudunun yüzde 70'i su ise, düşünce
gücümüzle vücudumuza hükmedebiliriz demektir.
- Çok hayat dolu insanlar da kanser
olabiliyor?
Zihnimizle verdiğimiz oy bir oydur, bilinçaltımızla verdiğimiz oy 99. Çok
hayat dolu gördüğümüz insanların içinde o kadar büyük öfke, kırgınlık, kızgınlık ya da nefret oluyor
ki! Annem de kanser hastasıydı ve 'Sence kanser olmayı seçebilir miyim, saçma konuşuyorsun' dedi.
İnsan bilinçli olarak kanser olmayı istemez ama bilinçaltı denilen koca bir dünya var.
- Herkesin kendine şifa verebileceğini söylüyorsunuz?
Herkes kendine
şifa yapmıştır ama farkında değildir. Bir yerinizi burktunuz, orada iç kanama olur, ilk 48 saatte
sıcak dokundurulmaz. Ama sıcacık ellerimizi dizimizi burktuğumuzda, dişimiz ağrıdığında o noktaya
koyarız, içgüdüsel olarak şifa veririz.
- Hangi teknikleri
kullanıyorsunuz?
Reiki, Yaşam Küresi, Tekrar Bağlantı Şifası, Rashiba ve Altın Üçgen...
Bazıları eski bazıları çok yeni enerji. Her teknik bir noktadan sonra kendisini tekrarlıyor. Bazı
teknikler, bazı durumlara daha uygun. Mesela tümörü 'tekrar bağlantı şifası'yla geçirmek daha zor
iken, 'altın üçgen'le daha lokal bir yere bombardıman yapmak daha pratik. İkisi de sevginin bir
başka frekansı. İnsanlar egosantrik olabiliyorlar; 'reiki master'ım' diyor mesela, çok önemli değil,
diploma ile ilgili değil, yapabildiğin ve yaşayabildiğin şeyle ilgili. Bugün Anadolu'da bir çiftçi
kendiyle benden daha barışıksa ve hayatı daha iyi özümsemişse, benden iyi şifacıdır. Çok reiki
master'ı gördüm kendilerine bile şifa veremiyor ama hiçbir enerji tekniği bilmeyen insanların
gülümsemesi bile insanı iyileştirebiliyor. Tüm şifa teknikleri aslında zihinle anlaşılacak şeyler
içermiyor, kalple okumanız gerekiyor. Kalple okuduğunuz zaman ulaşıyorsunuz.
BİR KAHKAHADA
GİZLİDİR ŞİFA |
İNANMAK HER ŞEYDİR! |
AYCAN SAROĞLU/Akşam
|