1 Ekim Pazartesi Pluto Retrosu (Oğlak) (05:03)
"saklı topraklar"
Hep dışarıda bir şeylerin bizi zorladığını düşünürüz. Aslında zorlukların sebebinin hayatın karşımıza çıkardığı engeller olduğunu... Hiç engellerin ya da bizi durduran ya da zorlayan şeylerin aslında dışarıda değil de içeri olduğunu düşündünüz mü? Hangi katı kurallarımız vardır? Neler olmazımızdır? "Olmaz olmaz deme olmaz olmaz." Peki, nasıl olur? Zamanla olur. O zamana ektiklerinle olur. Sorumluluk, disiplinle olur. Sadakatle olur. İlk fırtınada denizlere küsersen, onun dilinden anlayamaz ve onun sırrına erme şansını tepmiş olursun. Doğanın dili, ruhun dilidir. Ona ne kadar yaklaşırsan, o kadar kendine yaklaşırsın. Doğanın dili, zamanın dilidir. Onu ne kadar okur anlarsan, o kadar geleceği yaratırsın. Kalem olursun ve yazdıklarınla tanışırsın. Yolculuk başına gelenlerle ilgili değil, başına gelenlerin seni nereye getirdiğiyle ilgilidir. Sana ne soruldu ve sen ne cevap verdin. İşte kaderin hikayesi!
2 Ekim Salı Son Dördün Ay Fazı (12:45) (9⁰ Yengeç 08’)
"kalbin sesi"
Ne kadar savaşırsanız savaşın, ne kadar güçlü olursanız olun. Bir yerde durmanız gerekir. Durmanız ve kalbinizin sesine kulak vermeniz. Bu savaş sadece sizin savaşınız değildir, anlamanız gerek! Bu savaş, atalarınızın, insanlığın savaşıdır. Siz süregelen bir akımın içinde bulmuşsunuzdur kendinizi, onun içine doğmuşsunuzdur. Kimseyi kimseden ayrı düşünemezsiniz. Yaşamın oyunları vardır. Bunlar kozmik şakalardır. Savaşırsan yenersin gibi bir his verilir. Bazen savaştıkça kaybedersin; çünkü sıkışıp kaldığın hikayenin içinde büyük resmi göremezsin. Durman gerekir, dönüp bakman gerekir, atalarının sesini duyman gerekir kalbinde, bu insanlığın, Tanrının sesidir. Onun sesini duymaya başladığında başlar gerçek yolculuk, artık nerede durman nerede ilerlemen ve bunu nasıl yapman gerektiğini bilirsin. Hatırlatır sana, sen olan bir dünya, kendine verdiğin sözleri! Dünyaya iş için gelinir. Her şeyin bir yeri bir zamanı vardır. Aksi mümkün değildir. Çalış, üret, beslen ve besle; yaşamın sırrına ancak o zaman erilir.
3 Ekim Salı Merkür (terazi)- Pluto (oğlak) Karesi
"vakti gelen"
Görmek istemediklerimiz, vakit bulamadıklarımız, yokmuş gibi davrandıklarımız eninde sonunda karşımıza dikilir. İnsan hayaletinden kaçamaz. O onu takip eder. Kapanmamış bir hesap vardır ve bu kapandığında ancak herkes rahat eder. Ahiret kapısında bekleyecek alacaklılar. İşte o yüzden hakkını helal et denir; çünkü peşine düştüğün, peşine düşer. Borçlu bıraktığın, borcun olur ve bu borç kapanana kadar bu hikaye peşindedir. Daha güçlü kıldığını düşünürsün seni bu kapanmayan hesabın, borçludur sana, borcunu ödeyecektir. Bu duygu seni içten içe kemirir. Kimse kimseye borçlu değildir. Herkes kendine borçludur, yaşama borçludur, bedenlendiği sisteme borçludur. Ağır yüktür hesap kitap... İnsanın kanatları, kalbin özgürlüğünde saklı! Alacaklarınız sizi aşağıda tutar, sizi göklerin sırrına erdirecek olan kimsenin hikayesine sıkışmadan, kendi hikayenizin kahramanı olmaktır. Her biri bir eşikti, aşmak bu deneyimin sana hatırlattığı şeyin farkında olabilmekti.
5 Ekim Cuma Venüs Retrosu (Akrep) (22:04)
"kalbe gizlenen"
Sevmek neydi? İnsan ne zaman sevgiye kendini açmış olduğundan emin olabilirdi? İnsan kimi severdi? Annesini? Babasını? Kardeşini? Arkadaşını? Sevgilisini? Hayat arkadaşını? Kan bağı taşıdıklarını? Kimi severdi insan? Kendini? Kimi sevse sanki biraz o olurdu ya da onda kendini bulurdu. Sevmek, aynadaki aksine bakmak gibi miydi? Aynada gördüğümüz ne kadar gerçekti? Sevgi insana nasıl hissettirirdi? Bir şeyi sevmek sizde nasıl bir his olarak belirirdi? Bu hislerle ne daha güzelleşirdi? Sevgi hayata güzellik katan bir şey miydi? Peki, insan nasıl severdi? Annesinin onu sevdiği gibi mi? Babasının onu sevdiği gibi mi? Ayna nöronların etkisi mi? Kardeşi de bu hikayeye dahil olabilir miydi? Her şeyin başladığı aile kadersel bir hikayeye mi işaret ederdi? Bunun dışına çıkılabilir miydi? Bu neyi anlayarak mümkün olabilirdi? Sevgi, kalbin hikayesi... Üç adımdan geçerek ancak kendine ulaşabilir gibi görünmekteydi. İlki güvendi. Güven olmadan filizlenemezdi. Kendine güven, karşındakine güven, onun içinden sana gülümseyen Tanrıya güven... Diğeri his, hislere kendini açabilmekti. Her türlü his onun içinde belirirdi: mutluluk, hüzün, huzur, öfke, kıskançlık, korku, coşku, sevinç... Dalgalanan hislerine gözlemci kalabilir ve kendinin, içinde olduğun yolculuğun, her şeyden bir parça taşıdığının, bunlarla olan yolculuğunun senin yaşam yolculuğun olduğunun farkına varabilir misin? Son kısım kendini ifade edebilmek, senden yükselenlerin hayat akışında ifade bulabilmesiydi. Dilediğince bir yöntem belirleyebilirsin bunun için, yeter ki kalbinin önündeki o kayaları yerinden oynatıp suyun akması sağlansın. İşte sevgi şimdi kanatlarını açmıştır içinde... Suç yoktur, ceza yoktur. Yol vardır, yolculuk vardır ve siz kaderinden bağlı yol arkadaşları...
9 Ekim Salı Yeniay (06:46) (15⁰ Terazi 48’)
"değer bilmek"
"Öfke baldan tatlıdır." der eskiler, "Keskin sirke küpüne zarar." Bir kaşık suda fırtına koparmak, hem camiyi hem kiliseyi yakmak gibi çok sevdiğim deyimlerimiz de vardır. Hepsi yaşanmışlıkların izlerini taşır. Atalarımızın bize bıraktığı mirastır. Değerini bilmek gerekir. Bazen küçük bir uyarı insanı çok şeyden koruyabilir. Hep söylerim, öfke sağlıklı bir duygudur. Öfkelenmeyen bir kişi incelenmeye değerdir. Öfke, insanın tepkiselliğinin bir ürünü olarak düşünülebilir. Tepkisiz kalmaktan daha değerli olan şeyin uygun bir dille karşılık vermek olduğunu düşünüyorum. Karşılık vermemek de bir tepki olabilir. Tepkisizlikse ölü olmak gibidir. "Söz gümüşse sükut altındır." kabul; bununla birlikte altının değeri gümüşü değersiz kılmaz. Ardı arkası kesilmeyen her şey bir yerden sonra boğar. Sürekli susma, Sürekli konuşma... Sürekli susan yok hükmüne geçerken sürekli konuşan bir yerden sonra gürültü olmaktan ileriye gidemez. "Boğaz dokuz boğumdur." sözü de buna işaret ediyor olsa gerek! Yeri geldiğinde sus, yeri geldiğinde konuş! Aksi takdirde sıkışır bir şeyler ve bir yerde mutlaka patlak verir. Bu saçma sapan bir yerde olup sizi haklıyken haksız duruma düşürebilir. Öfke iki ucu keskin kılıç gibidir, onu kullanmasını bilirseniz gücünüz değilse güçsüzlüğünüz ve hatta kendi kendinizi yaralayışınız olur. Öfke sizi harekete geçirir, hareket kapasitenizi artırır. Yoğun ve güçlü olduğunda çok daha derindeki bir şeylere dokunmuştur ve duygu hücumuna uğramışsınızdır. Bu süreci yönetemediğinizde öfke, öfke patlaması halini alır. Artık orada, o anda değilsinizdir. İşte burası bir kaşık suda fırtınanın koptuğu, hem caminin hem kilisenin yandığı yerdir. Eskiler "Buyurun cenaze namazına!" derdi. Bizden istenen aklımızı kullanmamızdır. İşte o zaman gerçekten değerli olan kendini gösterir. Hoşgörü ve anlayış! İşte paylaştıkça artan tat budur.
10 Ekim Çarşamba Merkür Akrepte (03:40) Merkür (akrep)- Uranüs (boğa) Karşıtlığı (20:35)
"aşağıdan yukarıya"
Ne zaman sustuk? Ne zaman konuştuk? Nasıl sustuk, nasıl konuştuk? Ne kadar anladık, özeleştiri yaptık? Ne kadar suçladık, yansıttık? Bu işin içinden nasıl çıktık? Ne kadar çıktık? Çıkabildik mi? Yoksa hep kendimizi burada mı bulduk? Bu bir sohbet miydi yoksa söz düellosu mu? İletişim kurduğumuz, iletişim kurmayı seçtiğimiz insanların kaderimizi belirlediğini düşünmüş müydünüz hiç? Kimi dinlemeyi, kimi okumayı, kiminle, nasıl bir boyutla bağlantı kurmayı seçtiniz? İşte gerçekliğinizin belirleyicileri! Rüzgar eken, fırtına biçer. Bu aşağı doğru inişin başladığı yerdir. Güzel hisler, güzel düşünceler sizi yukarıya taşır. Bu da cennetin doğduğu yerdir.
11 Ekim Perşembe Venüs (akrep)- Mars (kova) Karesi (05:28)
"tutsaklık ve özgürlük"
"Ya içindesindir çemberin ya da dışında yer alacaksın." Ya anlayacak ve aşacaksın ya da sadece öfke saçacak, suçlayacaksın. Özgürleşmek, karmadan özgürleşmek, dersi almak, bir daha benzer bir deneyime gerek kalmaması, bilincin kanatlarını açması, üst bilinçle bağlantı, bu yaşamın en değerli armağanı, insan olmak, zamana sıkışıp kalmamak, zamanı aşmak... Çaba, kendini zorlamak, hırpalamak, değersizleştirmek değildir. Çaba, daha dikkatle bakmak, daha açık olmak, daha çok şeyin farkında olmaya çalışmaktır. Bu bazen yavaşlamayı gerektirir. Büyük ve abartılı cümlelere gerek yok. Her şey basitlik ve sadeliktedir. Büyük sevenler, büyük oynar ki sevgi oyun değil, oyundaki neşenin kendisidir. "Neşeli ol ki genç kalasın." Yenilmek de güzeldir. Ne için savaşmanın gerçekten değerli olduğunu hatırlarsın. Neye sahip olmanın değerli olduğunu, ne için neyi feda etmenin aptallık olduğunu... İyi olan, güzel olan tam da burada bedenlenir.
12 Ekim Cuma Güneş (terazi)- Pluto (oğlak) Karesi (07:10) Merkür (akrep)- Satürn (oğlak)Sekstili (11:19)
"seçtiklerimiz ve seçemediklerimiz"
Seçimlerimiz bu yaşamda önemlidir. Her şey seçimlerimizden mi ibarettir? Bu kısımdan emin olmak çok da mümkün değil. Anne- babamızı seçiyor muyuz? Kardeş(ler)imizi ve akrabalarımızı? Doğduğumuz şehir, ülke? Bunlar bizi şansız ya da şanslı kılabilir mi yoksa herkesin şansı da şanssızlığı da kendi yolculuğuyla ilgili farkındalığında mı saklı? Ne bizi bu hayata getirmiş olabilir? Hangi çağrı? Bu salt fiziksel bir deneyim mi? Bunun ötesi var mı? Anne ve babamız tesadüfen mi buluştu? Bizler içgüdüsel bir eylemin ürünleri miyiz? Yoksa daha büyük bir hikaye mi var? Buradan kim olarak ayrılacağız? Kim olmamız isteniyor? Kimiz? Kim olmayı seçtik? Bu üç sorunun cevabı bir tek cevap olduğunda kapılar açılıyor olabilir mi? Bu yüzden mi "İlim, ilim bilmektir. İlim, kendin bilmektir." denmiş?
15 Ekim Pazartesi Merkür (akrep)- Venüs (akrep) Kavuşumu (23:20)
"derin suların zenginliği"
Bugünün cevapları, geçmişin derinliklerinde saklıdır. Bir çocuğun hikayesinde, atalarının savaşlarının ürünleri saklıdır. Bir yetişkinin hikayesinde de dönemeçlerinde takındığı tavrın... Demek ki bizler nesillerimize hizmetteyiz. Değer, değer bilene verilir. Değer bilen, kendi değerini ortaya koyar. Bilmeyen, değersizleştirir sahip olduklarını ve zamanla onları yitirir. Değerini bildiğimiz şeyi koruruz. Bilmediğimizi yitirdiğimizi bile fark etmeyiz. Bir deneyim bize bir şeyleri sorgulatır, şanslıysak orada anlaşılır ve yeni bir hayat başlar bizim için, zararın neresinden dönsek kardır. Değilse battıkça batarız. Değerinin farkında ol seni var eden hikayenin ve bu hikayenin var olmasını sağlayan herkesin, her şeyin... Düşün ki bir yol var ve sen bunu fark ederek prens(es)i kurtarabilirsin. Kurtaracağın sensindir, bu kurtuluş, özgürleşmedir. Sence de bunun vakti gelmedi mi? Teşekkür et ve sadece sevdiğini söyle... Yolunu gör ve devam et. Sende olan, seninledir.
16 Ekim Salı İlk Dördün Ay Fazı (21:01) (23⁰ Oğlak 19’)
"kaderi yazan kalem"
Sezgiler bize somutlaşacak bir şeyi hatırlatır. "Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir." Perşembe, Jüpiter günüdür. Jüpiter, deneyime karşılık gelir. Çarşamba, Merkür günüdür. Merkür bilgidir. Bilgi, deneyime yön verebilir. İşte o zaman insan yaşamın ona neyi hatırlatmaya çalıştığının farkına varabilir.
19 Ekim Cuma Merkür (akrep)- Neptün (balık) Üçgeni (12:46) Merkür (akrep)- Mars (kova) Karesi (20:23)
"hayal edebildiğin kadar"
Hayal edemediğin bir şeyi gerçekleştirmezsin. Hayal edebildiği kadarıyla sınırlıdır insan! Sen kendini ne kadarıyla sınırladın? Hayallerini gerçekleştirmek fırsatlarının, kaynaklarının farkında olarak mümkündür. Şükür edemediğin müddetçe ötesine geçemezsin. Şükür, varlığını bereketlendirir. Bu daha fazlasını istediğin için değil, gerçekten mutlu olduğun ve bu mutluluğun motivasyonuyla varlığına yeni renkler katmak istediğin içindir. Zenginliğin senin renklerindir. Bu renkler varoluşu besler ve besleyen, mutlaka yine onun tarafından beslenir. Korkusunu besleyen korkuyla beslenir, öfkesini besleyen öfkeyle... İyi hisler iyi hissettirecek olanlarla buluşturur, kötü hisler kötü hissettirecek. Sen bugün hangi histesin?
22 Ekim Pazartesi Merkür (akrep)- Pluto (oğlak) Sekstili (22:13)
"sır perdesi"
Bazı şeyleri bilmek mümkün değildir. En azından şimdilik! Nereden geldiğimizi bilmiyoruz mesela! Nereye gideceğimizi de! Şimdi burada olduğumuzdan eminiz. Emin miyiz? Burada mıyız? Yoksa uçuşlarda mıyız? Bu bir algı oyunu mu? Neyse bunları bir kenara bırakalım! Fazla düşünürsek işin içinden çıkamayız! Hep bir sır perdesi vardır her şeyin ardında, her şeyi bilme şansımız yok! Sadece şundan emin olabiliriz, her şey gittikçe daha anlaşılır oluyor yeter ki bir şeye takılıp kalmış, onun etrafında dönüp duruyor olmayalım. Yeter ki bir şeyi yapmamız gerektiğinin farkına vardığımızda bunu erteleyip durmayalım. İç sesimiz bizi az çok yönlendiriyor. Onun içinde hep bizim yaşam deneyimimizin, hem atalarımızın yaşam deneyimlerinin hem de birçok insanın iletişim ve bilgi aksına düşen yaşam deneyimlerinin izleri vardır. Açık bir algı ve temiz bir muhakeme, bizi ihtiyacımız olan yolculuğun içinde tutacaktır.
23 Ekim Salı Güneş Akrepte (14:22)
"karanlığın ışığı"
Güneş’in teraziye geçmesiyle karanlığın güç kazandığı yolculuk başlar. İçe dönüş zamanı! İçsel, içeride olan güç kazanır. Dış dünyaya olan dikkat artar; çünkü dışarıdakiler (olduğunu kabul ettiklerimiz) içeridekinin yansımalarıdır ve insan, kendisinde olup da varlığının farkında olmadıklarıyla yüzleşiyordur. Kadersel etkilerin, kader programının devreye girdiği bir zaman başlamıştır. Bu Güneş’in koça geçeceği zamana kadar devam eder. O zaman tüm bu içsel deneyimler ürününü vermeye başlar. Benlik kendini ifade etmenin yeni yollarını öğrenmiştir. Terazide ilişkiler yatırılmıştır masaya, akrepte derin duygular, yayda deneyimler ve yolculuklar, oğlakta sorumluluklar, kovada delilikler, balıkta bizleri birbirimize yakınlaştırıp birbirimizden uzaklaştıran görünmez bağlar... Karanlık, içinde yaktığınız ışığınızla size kendinizi, kendiniz olduğunuz, kendinizi yaşadığınız bir hayatı armağan eder. Zorluklardan korkmayın, aklın onları aşacağını bilin ve bir an önce dersinizi anlayıp işlerinizi kolaylaştırın.
24 Ekim Çarşamba Güneş (akrep)- Uranüs (boğa) Karşıtlığı (03:46) Venüs (akrep)- Satürn (oğlak) Sekstili (15:51) Dolunay (19:45) (1⁰ Boğa 13’)
"değişen dünya"
Neye tutunuyor olabiliriz? Neyi bırakmakta zorlanıyoruz? Hangi alışkanlıklar? Rutini kıracak olan ne olabilir? Hayata daha farklı bir yerden bakmak? Bugüne kadar fark etmediğimiz bir şeyin farkına varmak? Gün akışımız! Nasıl? Bu akışta hep yapılmak zorunda olanlar mı var yoksa buraya başka başka şeyler de serpiştirebiliyor muyuz? Kendimize ne kadar zaman ayırabiliyoruz? Daha önce denemediğimiz bir şeye? Denemediğimiz bir tat, çok yakınımızda olmasına rağmen gidip görmediğimiz bir yer? Hangi ertelenen hayaller? Keyif aldığımız nelere yer açamadık hayatımızda? Bitmeyen işler yüzünden! Küçük de olsa bir adım atmak hayal ettiğimiz şey için! Buna ne kadar yakın olabiliriz? Planladığımız gibi gitmemesi hiçbir şeyin tam da buna zemin hazırlıyor olabilir mi? "Ne biliyorsun altının üstünden daha iyi olmadığını?" Alışkanlıklar, gittikçe daha da onlara tutsak olduğumuz bir dünya hali olabilir mi? Yaşam deneyimi nasıl daha lezzetli bir hal alır? Hangi potansiyellerimizin farkında bile değiliz; çünkü bunlar içinde küçük de olsa bir adım bile atmadık? Varabileceğimiz muhtemel bir noktaya biraz olsun bile yaklaşamadık? Anlama zamanı! Harika olmamızdan çok daha önemliydi oysaki keyifli ve mutlu olmamız; çünkü her şey o zaman harika oluyordu, ister istemez, kendiliğinden... Gözümüze batmıyordu her şey, hatta seviyorduk bile onu olduğu haliyle, daha başka bir şeyin güzelliğini fark edince! Ezberleri bozma zamanı!
26 Ekim Cuma Güneş (akrep)- Venüs (akrep) Kavuşumu (17:16)
"sevmek ve sevilmek"
Nasıl sevdiniz, öyle sevildiniz! Kimi nasıl sevdiniz? Kendinizi tabii ki de! İnsan, kendini sevdiği, sevebildiği gibi sevilir. İlişki deneyimini zenginleştiren insanın kendiyle ilgili farkında olmadığı şeyleri fark ederek kendini daha da sevebilmesidir. Ondan yükselen bu sevgi herkese, her şeye yayılır. Huysuz ve aksi olmanın yerini keyifli ve mutlu olmak alır. Karnımızı doyurmamız gerekir; bununla birlikte ruhumuz açken bu doyma sadece ağrı yaratır. Bunu anlamak gerek. Zeytin çekirdeğiyle beslenip yıllarca yaşayan insanlar var. Onlar adanmış. Eserleri bugün bile ışık tutuyor. Oldukları halden mutlular, bir seçim yapıyorlar ve bunun onlar için süreci kutsallaştıran deneyim olduğuna inanarak içinde büyüyorlar. En son böyle aşkla, tutkuyla neyin içinde oldunuz? Açlığınızı bile unutup sadece ruhunuzu doyurdunuz?
28 Ekim Pazar Güneş (akrep)- Satürn (oğlak) Sekstili (04:51)
"ölüm ve zaman"
Kaç ölüm kaç doğum vardır hayatta? Kim ölür, kim doğar? Kimin ölümü kimin doğumu olur, kimin doğumu kimin ölümü? Kim neyin sonunu getirir, kim neyi başlatır? Kimin programı nedir? Bunun hayata katkısı nedir? Toplum olarak beklediğimiz kahramanlar kimlerdir? Toplum mu kahramanları yaratır kahramanlar mı toplumları? Siz bu hikayenin neresindesiniz? Nerede koydunuz taşın altına elinizi? Sizi güçlü kılan neydi? Size kendinizi güçsüz hissettiren neydi? Bunu nasıl aşabilirdiniz? Daha önce nasıl aşmıştınız? Bir şansınız daha var mıydı? Nefes aldığımız müddetçe vardı. Şimdi bu şansı nasıl değerlendirmek isterdiniz? Aldığımız nefes, hala zamanımız olduğunu gösterirdi. O zamanı nasıl kullandığımız, kanatlarınızı açarken bu dünyada ne kadar hafif olacağınızı... Bunun adı özgürlük, bunun adı taşların yerini bulmasıydı ve kapı eminim o zaman açılacaktı.
29 Ekim Pazartesi Merkür (akrep)- Jüpiter (akrep) Kavuşumu (13:04)
"bilinenler ve öğrenilenler"
Merkür’ün bilgi, Jüpiter’in deneyim olduğundan bahsetmiştik. Bilgi, deneyime yön verir demiştik. Deneyim de yeni bilgilerin kapılarını aralar. Yeni bakış açıları sunar, bilgiyi boyutlandırır ve derinleştirir. Deneyim, sorular sormamızı, bu soruların cevabı olanın peşine düşmemizi sağlar. Bildiklerimiz bir çerçeve oluşturur. Deneyim bu çerçeveyi genişletebilir, hepten kırabilir, bu çerçeveye bambaşka bir boyut kazandırabilir. Öğrenme deneyimi tam da böyle gerçekleşir. Öğreti dışarıdan alınmaz, içeride yetişir. Bilgi onun tohumudur. Bilgi sizi zengin kılmaz, sizi deneyime gebe bırakır. Yaşanıp görülmüş ya da seçiminin farkında olarak yanından geçilmiş ve yakinen gözlemlenmiş olan sizi zengin kılar. Anlamak gerekir, anlamak için gözlemlerimizi deneyimlerimizle, deneyimlerimizi gözlemlerimizle özdeşleştirmek! Böylelikle bir süzgeç oluşur ve değerli olanlar akıp gitmez.
31 Ekim Çarşamba Merkür Yayda (06:38) Venüs (akrep)- Uranüs (boğa) Karşıtlığı (10:44) Venüs Terazide (21:41)
"yarına kalbini açmak"
Daha ileriye bakmak gerekir. İleriye bakarken nerede durduğumuzu da unutmamak! Abartı olan her şey işleri zorlaştırır. Tao bunu anlatır, ne kadar uca gidersen o kadar diğer uca yaklaşırsın. Fırtına sonrası doğan güneş, fırtına esnasında kendini kaybetmeyenin armağanıdır. Kendini kaybeden doğacak güneşin farkına bile varmayacaktır. O hala içinde devam eden fırtınayı yaşamaktadır. Bazı şeyler o kadar anlıktır ki... Acı geçmiştir; bununla birlikte biz hala acının yasını tutuyoruzdur. Bu bir kaçış da olabilir, uyumlanamama hali de... Yapılabilecek en güzel şey kalbini yarına açmaktır. Yarın bugünden çok daha ilerilere işaret eder. His olarak, düşünce olarak, yaşam deneyimi olarak! İnsanlığa ne bırakabilirsiniz? Hangi düşünceler onların yolunu açar? Bu sizin de yolunuzu açacaktır. İnsan olmak, yarına sorumlu olduğunun farkında olmaktır. Birileri size teşekkür edecek ya da sizin de içinden çıkamadığınız bir kuyunun içinde sizinle aynı kaderi yaşarken sizin gibi sadece acı çekecek. Seçiminiz nedir? Sizi şöyle alalım!
Dosta selam olsun,
Hüseyin Akdağ
Bireysel Doğum Haritası Analiziniz için
bizimle iletişime geçebilirsiniz:
0212 274 08 47 / 0544 798 52 07
www.heraakademi.com
Doğum haritası
analizimiz ile kim olduğunuzu, dışarıdaki kişinin sizi nasıl gördüğünü, neyin size iyi geldiğini,
bunların bir araya geldiklerinde birbirlerini nasıl etkilediğini, sahip olduğunuz potansiyelleri,
yakın çevrenizi, ailenizi, iç dünyanızı, aşkın sizin için ne olduğunu, yaşama nasıl hizmet
edebileceğinizi, partnerinizden aslında ne beklediğinizi, onunla olmanın size sağladığı fırsatları
ve bu durumun sizi karşı karşıya bıraktığı sınavları, yaşamda sizi neye çağırdığını, neyin sizin
ufkunuzu genişletebileceğini, iş ve kariyer hayatınızın önemli sırlarını, arkadaşlık
ilişkilerinizi, neye teslim olmanız gerektiğini ve ruhsal olarak nereden nereye ilerlemenin önemini
bulabilirsiniz.
|