6 Kasım Salı Güneş (akrep)- Neptün (balık) Üçgeni (08:40) ve Uranüs Koça Geçiyor (20:58)
"Değişime hazır mısınız?"
Çaba her zaman işleri kolaylaştırır mı? Yanlış yönde ilerliyorsan ve durman gerekiyorsa, bir şeyler seni bu anlamda uyarıyorsa burada yapman gereken daha çok çabalamak mıdır yoksa yön değiştirmek midir? Cesaret tam olarak nedir? Akıntıya karşı kürek çekmek mi yoksa doğru rüzgarı arkana almak mı? Yoğunlaşman gereken nedir? Değişim nasıl gerçekleşir? Ne düşündüğünün, ne hissettiğinin, burada ne ile savaştığının ve neyden kaçtığının farkına varmakla? Cesaret, aklını kullanmaktır. Kalbinin sesine kulak vermeden bunu yapmak mümkün değildir. Değişim içeride başlar. Dünya deneyimi burada inşa olur ve belirleyici olan budur.
7 Kasım Çarşamba Yeniay (18:01) (15⁰ Akrep 11’)
"Benim olduğum yerde sen de olabilirsin!"
Kim ki kendiyle ilgili neyin farkına varır, o aklını kullanmış, kalbinin ışığını yakmıştır ve bir fenerdir artık, kendisinin geçtiği yollardan geçenlere ışıktır. Guru ne demektir diye düşündünüz mü hiç? Guru, karanlıktan aydınlığa çıkaran demektir. Işık tutan, ışık yakan, ışık olan... Hoca kelimesi de benzer bir anlama gelir. Deneyim size iki seçenek sunar. Ya onunla aydınlanırsınız, yaşam deneyimini daha anlamlı kılarsınız ya da onunla karanlığa saplanır ve etrafınıza duvarlar örersiniz, burada açığa çıkan ya da tetiklenen duygularla... Neyin başlangıcı içinde olabilirsiniz bugün? Neye karşı olan yaklaşımınızı gözden geçirmeniz gerekiyor olabilir? Ne için savaşıyorsunuz? Bu savaş sizi parlatıyor mu yoksa yıpratıyor mu? Bu yolculukta sizi motive eden nedir? Güçlü mü görünmeye çalışıyorsunuz, daha mı güçlü olmak istiyorsunuz, gücün mü peşindesiniz yoksa güçsüz görünmek, güçsüz olmak, yenik düşmek bir yana sadece eğleniyor ve besleniyor musun? Çocukluğuna git, annene git, annenle kurduğun ilişkiye, ona duyduğun ya da duyamadığın güvene, ondan nasıl beslendiğine, hangi eksiklikleri yaşam boyu giderme gayretine, burada neyi es geçtiğine... Annenle kurduğun, ailenle kurduğun ilişkinin, Tanrıyla ve bunun da aslında kendinle kurduğun ilişki olduğunu düşündün mü hiç? Bu ilişkiye göz at! Hayattan almaya, alabilmeye, yerine koyabilmeye, yerini tutabilmesine... Mükemmel olduğu için sevme bugün, harikalar yaratmasını bekleme, olduğu haline aç kalbini, bu halin içindeki o saf güzelliğe, bunun sana anlatmak istediklerine, Tanrının sesine... Belki her şey burada yerini bulacaktır. Zafer peşinde koşma bugün, yenilgi de ürkütmesin seni, kaybedecek bir şey yok ki! İhtiyacın olan şey tam da olduğun yerde, sende, onun farkına varmanı bekliyor. Çok sevdiğim Selma Hocam bir gün hatırlatmıştı: "Aklını kullananların şansa ihtiyacı yoktur; çünkü akıl, şansı yaratır." Aklınızın ve kalbinizin daim birbirinden haberdar olması dileklerimle...
8 Kasım Perşembe Jüpiter Yaya Geçiyor (14:38)
"Kaderini Görmek"
Kader, insanın kendine çizdiği yol olabilir mi? Bu yol ne zaman çizildi? Hayata gözlerimizi açmamızın başlattığı gelişim süreciyle mi yoksa hikaye aslında çok daha öncelere mi dayanır? "Yaptıklarım, yapacaklarımın teminatıdır." sözünden yola çıkarsak, seni bugüne getiren yolculuk süresince geliştirdiğin tavır senin yarındaki hikayenin temelleridir diyebilir miyiz? Kader nedir?
"Düşüncelerine dikkat et, sözlerin olur
Sözlerine dikkat et, hareketlerin olur
Hareketlerine dikkat et, alışkanlıkların olur
Alışkanlıklarına dikkat et, karakterin olur
Karakterine dikkat et, kaderin olur."
İnandıkların ve inanmadıkların, okudukların ve anladıkların, anladıkların ve anlamadıkların, anladığına inanıp bir daha sorgulamaya ihtiyaç duymadıkların... Yaşam senden kendini yenilemeni bekler. Bakmadığın bir yerden bakmanı, görmediğin bir şeyi görmeni, burada büyümeni ve genişlemeni, yaşam deneyimini zenginleştirmeni... Zenginlik, hayatın renklerine paletinde yer açmak ve bu renklerle daha yaşayan resimler yapmaktır. Nedir yaşayan resimler? Yaşatan, hayata dokunan, kalbe dokunan, ruha dokunan resimler... Kendi sınırlarını aştıran, böylelikle sınırları aşmanın önünü açan, bilinmez bir kaynaktan hayata o değerli özü akıtan, buna kucak açtıran...
Gitmediğin bir yere gitmek, farklı kültür ve inanç yapılarıyla etkileşmek, ortak dilin farkına varabilmek, insanı insan yapanın ne olduğuna şahit olmak, kendine bir yol çizmek, belki çizilmiş olanın farkına varmak, bir rota belirlemek, sadık olmak... Nedir sadık olmak? Deneyiminin zenginliğinin ve onu zenginleştirmekte olan şeylerin farkında olarak yol almak...
Kartal kanadını açar, bu düşünce boyuttur. Kanatlarını çırpmaya başladığında bir ses (söz) duyulur, bu insanın, Tanrının, özün sesidir ve yaratıcı güce sahiptir. Abra kadabra, konuşurken yaratıyorum. Burada bir dans (hareket) başlar, bu evrenin ritmiyle uyumlanmak ve evrenin ritminin kalbinin çarpışı, kalbinin çarpışının evrenin ritmi haline gelmesidir. Bu birtakım akışları (alışkanlık) var eder. Bu akışlar doğamızı (karakter) görünür kılar. Kader burada inşa olur. Her şeyi başlatan düşünce boyuttur. Aklınız kadardır dünya, her şey onun alabildiğine özgür, alamadığınca tutsak!
9 Kasım Cuma Venüs (terazi)- Mars (kova) Üçgeni (17:11)
"Kaybedilenler ve Kazanılanlar"
Ne aldık ne verdik? Ne için, neyi göze aldık ya da ne için, neyi gözden çıkaramadık da neyin içine sıkışıp kaldık? Nerede hangi bildik sonu bekleyip dururken bulduk kendimizi ve sonunda kendimizi onun kucağında bulduk ya da nerede, hangi döngüyü, nasıl kırdık? Kaybettiğimiz ne var? Zaman? Enerji? Değerli eşyalar? Fırsatlar? Değerli insanlar? Onlarla paylaşabileceklerimiz? Düşünmek gerek! Değerli kılan nedir? Samimiyet? Dürüstlük? Duyarlılık? Anlayış? Hoşgörü? Bunların olduğu bir yerde neyi kaybetme söz konusu olabilir? Öyleyse bize kaybettiren nedir? Peşin hüküm? Önyargı? Katılık? Kestirip atmak? Bir kaşık suda fırtına koparmak? Yüksek beklentiler? Suçlamalar? Cezalandırmak? Bunların hepsi kime geri yansıyor? Yine bize değil mi? Öyleyse ilişki boyutundaki her deneyim özgürlüğe bir adım daha yaklaşmanın sırrını içinde mi barındırır? Sana neyi, nasıl yapmaman gerektiğini anlatır ya da neyi nasıl yapman gerektiğini, kalbinin arzu duyduğunun derinindekini... Kazanç tam olarak bu mudur? Umudunu kaybetmen için değil, umut ettiğine bir adım daha yaklaşabilmen için! Kaybettiğini düşündüklerin, görevini tamamlamış olanlardır; çünkü değerini koruyan, hala içinde yaşam deneyiminizi zenginleştirenin uyanık olduğudur. Sadakat, bu parça uykuya dalmadığında ve dalsa bile, uykusunu almış ve dinlenmiş olarak gözlerini açtığında olur.
11 Kasım Pazar Güneş (akrep)- Pluto (oğlak) Sekstili (17:21)
"Korktuğun Şeyin Nefesini Ensende Hissetmek"
O artık orada olmadığı, bu senin başına asla gelmeyeceği için değildir kendini şanslı hissetmen! O kapına dikildiğinde, bunun üstesinden gelebileceğini bildiğin içindir. Hepimizin korktuğu, çekindiği bir şeyler var. Kim benim kaybetmekten korkacak hiçbir şeyim yok diyebilir ki? Bununla birlikte kaybetmekten korktuğum bir şeylerin olması benim elimdekilere sıkı sıkı tutunacağım anlamına gelmiyor! Hayat sonsuz bir döngü! "Almak, var olmak, geçip gitmek" şeklinde deneyimlenen sonsuz bir döngü... Kaç beden aldı insanoğlu? Kaç kez hangi yüzlerle var oldu? Kaç kere geçip gitti bu hayattan? Kaç kere geri döndü? Neleri eksik bıraktı? Neleri tamamlamak içindi tüm bu çaba? Bu nelerin tamamlanması anlamına geliyordu? Bazı yaralar belki hiç iyileşmiyordu ya da bir süre bize böyle geliyordu, sonra farklı bir boyut kazanıyordu varoluş, bu ışık tutuyordu, yol açıyordu, umut oluyordu. Kötü bir dünya değil bu dünya, bu dünya herkesin gözlerince armağan, herkesin gözlerince ceza... Geçip gidemeyeceğin bir şey mi var? Sanki ona doğru mu ilerliyorsun? Al onu ve var ol onunla, tadını çıkar, yaşa doya doya... Geçip git sonra... Bir bakmışsın o aslında hala orada ve hayatta aksi hiç mümkün olmayacak!
15 Kasım Perşembe Mars (kova)- Uranüs (koç) Sekstili (11:30) ve İlk Dördün Ay Fazı (16:54) (23⁰ Kova 11’)
"Geleceği Yaratmak"
Bu kadar savaş, bu kadar mücadele ne içindi? Nasıl da dağılmıştı ortalık... Kırmış dökmüştük ortalığı, incir çekirdeğini doldurmayacak bir şey için değer miydi? Neden savaş birbirimizleydi ya da bu şekilde olduğu düşünülmüştü? Sen bana ne için cesaret etmemi hatırlatmaya çalışmıştın da ben bunun farkına varmak yerine neye direnip savaşmam gerekeni sen kabul etmiştim? Savaş kendimleydi ve barış, kendimi büyümeye, olgunlaşmaya, yeni bakış açılarına açabilmek demekti. İşte geleceğin anahtarı burada saklıydı ve bu aydınlık bir yarının anahtarıydı. Kırmak dökmek, "Yaradan’ın yarattığındaki sesi"ni duyamamak demekti.
16 Kasım Cuma Venüs Retrosu Bitiyor (12:50) ve Mars Balığa Geçiyor (00:20)
"Değeri Hatırlananlar"
"9 Eylül mü desem (Venüs’ün akrebe geçişi) 7 Ekim mi desem (Venüs retrosunun başlangıcı) epey bir sorgulamaya başlamışsın sen! Sevgiyi sorgulamışsın, kendini sorgulamışsın, sevmeyi, sevebilmeyi, insanda kendini bulabilmeyi, insanlığında varoluşun özünde saklı o hazineyi görebilmeyi sorgulamışsın be evladım!" derdi muhtemelen dişleri az dökülmüş, kırışıklıkları insanda saygı uyandıran yaşlı bir teyze... Gözleri gözlerinizin içine mi yoksa kalbinizin derinliklerine mi bakar bilinmez. Teyze hali, insan ne diyeceğini de bilemez. Bu kadın nereden anladı bunu, yüzümden mi okunuyor yoksa in midir cin midir? Gönülden gönüle bakan herkes, baktığı gönülde kendini bulur. Kendine saf niyetle bakan herkes, kalbindeki yorgunlukları (cehennemin zincirleri) ve kalbindeki cılız da kalmış olsa her an parlamaya hazır ateşi (cennetin anahtarı) görür. Sorun bakalım kendinize! Dünden bugüne ne değişti? Dün dediysem, bir gün öncesinden bahsetmiyorum, sekiz yıl öncesini, iki ay öncesini, bir ay öncesini, içinden geçtiklerinizi düşünmeye davet ediyorum sizi! Bazen hayat "nefeskesen" (İsfanbul) gibidir, hızlıca başlar hızlıca biter, yükselir ve birden alçalır, son derece güvenlidir aslında, biraz heyecan biraz adrenalin için kurulmuştur bu düzenek, yine de ürkütür bir şey sizi, bir acaba belirir içinizde, geride durursunuz, bu sizin kaybetme korkunuzdur, yüzde bir ihtimale yenik düşmüşsünüzdür. Bu ihtimal her an her yerde mevcuttur, korkunun yerine kalbinizin gücünü koyun ve sadece adrenalinin tadını çıkarın. Sevgi bazen böylesine dik yokuşlar ve ani inişler demektir. Siz bunu doğanın sırrını hatırlayıp fırtınanın dineceğinden emin oldukça, güneş doğar ve yine buluşur mutlulukla yolcular... Malum, yolcu yolunda gerek. Hadi bana müsaade!
17 Kasım Cumartesi Merkür Retrosu Başlıyor (03:33)
"İçe Bakma Zamanı"
Mahallenin Müzevir Müzeyyeniydi o! Her şeyi bilir, hepsini herkese de yetiştirirdi. Sevseniz olmaz, bir şey söyler, tepenizi attırır, bir söylediğinizi, bin kişiden dinlerdiniz. Sevmeseniz, bazen öyle şeyler söylerdi ki şaşırır kalırdınız, birçok şeye bakışınız değişirdi. Aklınızı başınıza almanız gerektiğinin farkına varırdınız. Meraklıydı, hiçbir şey gözünden kaçmazdı. Yasak aşklar, küçük kaçamaklar, saman altından su yürütenler, cin olmadan adam çarpanlar... "Kız benden kaçar mı?" derdi de başka şey demezdi. Kendi hikayesi yoktu ama bizim Müzeyyen’in... Herkesin aşkını meşkini bilirdi de kendisi ne aşk ne meşk bilirdi. Herkesin niyetini bilir, milletin niyetinin peşinde kendi hiçbir şeye niyet edemezdi. Tenceresi kaynamazdı ağız tadıyla, evde ışığı huzurlu bir gecenin ışığı olarak yanmazdı. Bir anacığı vardı, yemekleri de evin işini de o yapardı. Hiç susmazdı Müzeyyen, hep anlatırdı. Annesi iyiden iyiye yaşlanmıştı, durup bunu fark edecek vakti bile olmazdı. Annesini evin demirbaşı gibi kabul etmişti. Kendi istemediği müddetçe bir gün artık o evde olmayacağı aklına bile gelmezdi. Sabah erken çıkar evden, akşama doğru ancak dönerdi. Kapatamazdı gözlerini dışarıya, kendiyle kalamazdı. Ortalık sessizleşip herkes yatağına gömüldüğünde sevdikleriyle o parlayan gözleriyle pencerenin köşesinden araladığı perdeden dışarıyı seyrederdi. Bir akşam eve döndüğünde annesinin ortalıkta olmadığını fark etti, odasına baktı. Öylece yatıyordu. Seslendi. Ses yok. Anne diye yanına gitti ki annesi hakkı rahmetine kavuşmuştu. Müzeyyen donup kalmıştı. Hep annesi vardı, anlayışlı bir gülümsemeyle izlerdi onu, bir gün annesinin artık orada, onunla olmayacağı gerçeği hep ona öyle uzak gelmişti ki! Babası o daha çok küçükken bırakıp gitmişti onları, zaten çok konuşmayan annesi bunun üzerine derin bir sessizliğe gömülmüştü. Bu sessizlik onu ürküttüğü için mi yoksa kimse ona bir şey sormasın diye mi bilinmez anlatacakları hiç bitmemişti Müzeyyen’in. Şimdi kaçtığı o sessizliğin içindeydi. Kendi kendine konuşacak hali yoktu ya evin içinde, millet deli derdi. Müzeyyen şimdi ne yapacaktı? İlk defa bu kadar yalnız hissediyordu. Ağzını bıçak açmıyordu. Düşüncelere daldı. Herkesin gözyaşını, mutsuzluğunu, sevincini, hüznünü yakalayan Müzeyyen, şimdi aynada kendine bakakalmıştı. Ne kolay anlatırdı herkesin her şeyini, bir yerinde kahkahaları eksik olmazdı. Şimdi yüzünden düşen bin parçaydı. Davulun sesi uzaktan hoş geliyordu tabii! Şimdi işler değişmişti. Kendini anlatmak, birilerini anlatmak kadar kolay değildi. Birilerinden bahsederken o kişiler ona "Bu böyle değil!" diyemezdi. Kendinden bahsederken durum böyle değildi. Doğru kelimeyi bulmak gerekirdi. Yoksa içi rahat etmezdi. Yoğun duygular içindeydi ve kendini suyun altında nefes almaya çalışıyor gibi hissediyordu. Kalemi kağıdı eline aldı ve yazmaya başladı. Yazmak bazen, anlatmaktan daha kolay olabilir miydi? Kendiyle uzun bir yolculuğa girişmişti.
20 Kasım Salı Mars (balık)- Jüpiter (yay) Karesi (03:30)
"Kadere işaret Edenler"
İnsan, gücünü ne için kullanır? Ne tarafa gitmek gerekir? Sağa mı, sola mı? Sağı soldan, solu sağdan ayıran nedir? Karanlığı aydınlıktan ayıran nedir, iyiyi kötüden? Vicdan nedir? Sadakat nedir? Sadakat kime, neyedir? Sadık olanları, sadık kalamamış olanlardan ayıran nedir? Kim, kime sadık ya da kim neye sadık? Kim doğru, kim yanlış? Doğruyu doğru yapan, yanlışı yanlış yapan nedir? O bildik soru çınlıyor insanın zihninde; "Kime göre, neye göre?" Sana göre, senin değerlerine göre... Kendiyle ters düşmemeli insan! İşte vicdan tam da burada devreye giriyor, kalbin tartısı... İnsanın kaderi, onun yolunda saklıdır. Bu kaderi nereye taşıdığı, onun bu yolu nasıl aldığında... Nasıl bir yol, nasıl bir yolcu... Kaybolanlar ve yolu bulanlar... Yolu bilenler ve bu yoldan gidenler... Yoldan çıkanlar ve geri dönenler... Kitap insandadır, insan da o kitapta! Açıp okuyanlar, yolu buluyor. Bilen, şüphe duymuyor, ilerliyor. Zaman su gibi akıp giderken, daha da küçülüyor yaktığı ışık; bununla birlikte yoğunlaşıyor ve derinleşiyor. Büyük coşkulara gerek kalmıyor, küçük şeylerin içindeki derin mutluluk fark ediliyor. Küçüldükçe büyür insan, büyüdükçe küçülür. Yolcu yolunda gerek dedik ya, işte o yol bizi biz yapan, bizim kim olduğumuzu, bize hatırlatandır. Kader, buradaki gayrette saklıdır. Bazen ne yaptığından önce gelir, nasıl yaptığın... Nasıl yaptın? İşte esareti ibadetten ayıran!
22 Kasım Perşembe Güneş Yaya Geçiyor (11:01)
"Kaderi Yaratmak"
Ufku geniş olana sürpriz değildir yarın! Ufku geniş olmak nedir? Büyük resme bakmak, büyük resmi görmek... Nedir büyük resim? Senin, benim, atalarımızın, tarihin, varoluşun olduğu resim... Bugünden yarına uzanan, yarından bugüne... Geçmişten mi geleceğe gidilir, gelecekten mi bugüne gelinir? Varmak istediğim yer, bugüne şekil verebilir mi, bugünde belirleyici olabilir mi? Kehanet nedir? İleri görüşlülük nedir? Perşembenin geleceğinin çarşambadan belli olması nedir? Yolunu çizmek ve o yola sadık kalabilmek... Aklın yolu bu mudur? Aklın yolu birdir derken atalarımız bunu mu demek istemiştir? Sadık olmak, sabit olmak mıdır yoksa esneyerek mi yol almaktır? Dediğim dedik çaldığım düdük olmak değil de şöyle de olabilir, böyle de olabilir mi diyebilmektir? Nasıl olursa gerçektir, nasıl olursa bu hiç de gerçekçi değildir? Söz konusu olan samimiyet midir? Neyi abartmamak gerekir, ne neyle dengelenmelidir, neye nerede dur denmelidir, neyin peşinden inançla gidilmelidir, burada fark edilenlerle nasıl yolculuk çok daha farklı bir boyuta taşınabilir? Yaşam, sonsuz bir beslenmedir de yaşamın insanı nereye taşıyacağını beslenme şeklimiz mi belirleyecektir?
23 Kasım Cuma Dolunay (07:39) (0⁰ İkizler 52’)
"Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?"
Çok mu büyük beklentiler içindeyiz kendimizden? Hep daha çok şey öğrenme peşindeyken kullanamıyor muyuz bildiklerimizi? Günlük hayatın gailesi bizi tüm bunların ardında saklı olan resmi görmekten alıkoyuyor mu? Bir şeylerin sorumluluğunu almaktan mı kaçıyoruz? Bir yerde, bir konuda aceleci mi davranıyoruz? Bir şeyin etrafında dönüp dururken mi buluyoruz kendimizi? Bir belirsizlik bizi sürükleyip duruyor mu? Bir türlü netleşemememizin sebebi nedir? Nasıl bir gürültü neye sağırlaşmamıza sebep oluyor? Herkesi memnun edeyim derken ne karman çorman bir hal alıyor? Dünyaya birilerini memnun etmek için mi yoksa kendi mutluluğumuzun, iç huzurumuzun peşinden gitmek için mi geldik? Birinin ya da birilerinin kaprisleri yaşam enerjimizi mi sömürüyor? Buna ne kadar daha izin verebiliriz?
İşaretleri okumak, şahit olmak, tarafsızık, kendine dışarıdan bakmak... Okumak ve anlamak mı yaşamak ve görmek mi? Hangisini yazıp çizmek? Neydi samimi kılan? Keşfedilen, kaşifi kaşif yapan neydi? Coşku nereden gelirdi? Tutku neydi? Bizi harekete geçiren neydi? Ne es geçilmişti? Hangi yol hep açılmıştı önümüzde de biz bunu görmezden gelmiş, buna hazır hissetmemiş ve geri çekilmiştik? Şimdi, başlamakta olanın, tohumları atılmış olanın farkına varma zamanıydı. Biz bunu başardığımızda kapılar da açılacaktı. Giden gitti, kalan kaldı. Zamanın eleğinden geçti her şey ve şimdi elimizde kalanlar değerli başlangıçların habercisiydi.
Herkesin sırtının dönük olduğu yere bakın, cevap orada! Cevap çok basit aslında, bir türlü göremiyorsak bu, bu kadar basit olduğuna inanmak istemediğimizdendir; halbuki bu kadar basit: "Yüreğinin götürdüğü yere git!" Yeter ki oraya senin gittiğin yerden gitmeyenleri, başka yollardan gitmeyi seçenleri hor görme; çünkü aklın yolu birse kalbin yolu da birleştirir. Kalbin yolundan gidenler için doğru ya da yanlış yoktur, yol vardır ve yol hep ona çıkar. Nereden, nasıl gittiğin senin yolculuğunu şekillendirir, bu herkesin kendisiyle ilgilidir, nereye varacağınsa varoluşun sırrıdır. Varacağımız bir tek yer var, tam da bu yüzden kalbinin yolundan git, seni gerçek kılacak budur, akıl burada devreye girer, gözlerin gören göz olur, ayrımların gerçeği yansıtır, öyle ki bu ayrıştırmaz, birleştirir, bağlantılar kurulur parçalar arasında ve o büyük resim, görünür olmaya başlar. İşte gürültünün dışına çıkmak ve gerçeğe kulak vererek varoluşun dansında ruhla buluşmak ve açılan kapıdan içeriye girenin biz olduğumuzun farkına varmak tam da böyle mümkün olur.
25 Kasım Pazar Neptün Retrosu Bitiyor (03:08)
"Hayale dalmak ile saklı gerçeklerin farkına varmak arasındaki fark nedir?"
"Allah nasip etmeyeceği şeyin hayalini kurdurmaz." Hayal, yaratıcı gücün devreye alınışının ilk basamağıdır. Hepimiz bir hayaldik bir zamanlar, bugün gerçeğiz. Bir gün bir hayal olacağız ya da zamana ektiğimiz tohumlarla düşünce boyutunda sonsuzluğa kazık çakacağız. Bugünde ve yarında yaşayacak olan nedir? Bizim ötemize geçip artık varoluşun kendisi haline gelen... Herkeste ve her şeyde var olup herkeste ve her şeyde varlığını sürdürebilen, zamanın ötesinde bir şey olup yer ve gökle bütünleşerek kainatın bir parçası haline gelebilen... Düşünce midir bu, bir his midir, düşünsel bir boyutu mu vardır bu hissin ve artık yaradılışın bir parçası mıdır? Hayal bir tohumdur ve tohumun içinde saklı olan, toprakla buluşmadığı müddetçe uykudadır. Toprak, dünya boyuta karşılık gelir. Tohumdaki, hayaldir. Hayalin gerçek olması, onu gerçekleştirecek yolculuğun başlaması! Başlatan, bir kıvılcım! Kıvılcım, ateş, hareket! Bereketin kapısının açılması... His, doğum hissi! Sancısı, öncesinde gelen! Hayalleriniz gerçeklerinizi, gerçekleriniz hayallerinizi var eder. Tohumun bitkiyi, bitkinin tohumu var etmesi gibi! Hayal ettiğiniz o şeye sahip olmaktan korkmayın, ona sahip olmanızı sağlayacak olanın sizde uykuda olduğunu hatırlayın ve onu uyandırın. O sizde olmasaydı, hayalini bile kuramazdınız; çünkü insan, sorumlu olmadığı her şeye kördür.
26 Kasım Pazartesi Güneş (yay)- Jüpiter (yay) Kavuşumu (08:33) ve Merkür (yay)- Mars (balık) Karesi (10:05)
"Yolun Farkında Olmak ve Önündeki Engelleri Kaldırmak"
İnsanın en değerli hazinesi, aklı ve zekasıdır. Akıl, insanın bir konuda ustalık kazanması, olgunlaşmasıyla ilgilidir. "Akıl yaşta değil baştadır; ancak aklı başa yaş getirir." sözü buradan mı geliyor dersiniz? Akıl burada bir yeti mi? Bu yetiyi parlatacak olansa insanın onu geliştirmesi mi? Burada düzenli egzersiz gerekliliği devreye giriyor. Bu ancak sorumluluk ve disiplin ile mümkündür. Zeka için de benzer bir ifade kullanabilir miyiz yoksa akıl, zekayı kullanma kapasitesi midir? Burada akıllı uslu, akıl sahibi, aklı (kafasının bir tahtası) noksan ile parlak zeka, sivri zeka, ince zeka gibi deyimler arasındaki farkı düşünüyor insan! Zeki insanlar, akıllarını kullanamadıklarında, zekalarını ziyan mı etmiş olurlar? Zeki insanlar için "cin gibi, şeytan gibi" ifadeleri kullanılır. Demek ki burada "nefs" ile ilgili bir durum da söz konusu! İnsan cin çarpmışa dönebilir, şeytanın şerrine uğrayabilir. Öyleyse zeka insanı vezir de eder rezil de eder! Nefsi, kendilerinin önünde gidenler, kendilerini bir duvara toslamış mı buluverirler? Akıl insana yön çizme kabiliyeti mi veriyor? Burada erdemler mi devreye giriyor? İnsana matematiksel zeka ile duygusal zeka ayrımını hatırlatıyor bu durum ki bugün sosyal zeka, sözel zeka gibi birçok farklı açılımdan da bahsetmek mümkün! Burada irade de önem kazanıyor. Öfke ile kalkan, zarar ile oturuyor. Demek ki zeka, aklın hizmetçisi olduğunda anlam kazanıyor. Aksi takdirde, her türlü hileye başvurup kendini karman çorman bir hikayenin ortasında bulması işten bile değil! İyi de zeki bir adam işin nereye varacağını bilmez mi?
27 Kasım Salı Güneş (yay)- Merkür (yay) Kavuşumu (11:14) ve Mars (balık)- Satürn (oğlak) Sekstili (23:30)
"İçsel Gücü Dışa Vurmaya Hazırlanmak"
Potansiyelinin farkında olmak başka bir şeydir, potansiyelini gerçekleştirmek başka bir şey! Yapabileceğinin en iyisini yapmak başka bir şeydir, kapasitesinin üstüne çıkmak başka bir şey! Her türlü aşırılık, bir yerde su koyuvermek demektir. İnsan, sınırlarını bilmeli ve buna saygı duyabilmelidir. Bu had bilmektir, insanın kendine karşı sorumluluğu da vardır. Bunu ötesine geçmek ancak disiplinli bir çalışma ile mümkündür. Dinlenmeyi de bilmeden bu süreci yönetmek mümkün değildir. Bir sistem olan ruh, beden ve zihin üçlemesinin her türlü ihtiyacının farkında olmak gerekir, yoksa hata verir. Kendini aşmak ancak bu şekilde mümkündür. Taşı delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir. İnsan bunun farkına vardığında, kendini kaf dağında görmek yerine yolcu kabul eder ve bugün nereden nereye geldiğine bakar. Yolun sonu yoktur. İnsan kendi gücünün farkına varsaydı, dünya kim bilir nasıl bir yer olurdu?
28 Kasım Çarşamba Merkür (yay)- Jüpiter (yay) Kavuşumu (00:27)
"Deneyim mi bilgiyi, bilgi mi deneyimi besler?"
Daha zengin bir yaşam deneyimi haline gelen bilgi akışı değerlidir. Bizi sınırlandıran ve aşağı çeken her türlü ifade bizim üzerimizde güç kullanma arzusu iledir. Yıldızlar bizi kısıtlamaz, bize bir çerçeve oluşturur, bir bakış açısı sağlar. Bu durumda biz sürecin akışının ve bu akış içindeki potansiyellerin daha çok farkına varırız. Bu potansiyeller, "Ben sana geliyorum! Sen de otur, beni bekle!" demez, "Ben sendeyim! Beni kendinde bul ve açığa çıkar!" der. Her şey de bir şekilde buna yardımcıdır. Bizim kendi merkezimizde kalarak önümüzdeki resimde, bizimle ilgili olanın farkına varmamız gerekir. Bunu başardığımızda, deneyimimiz yeni bir bilgi akışına, bu bilgi akışı da daha zengin bir yaşam deneyimine kapı olur ve böylelikle büyümenin önü açılır. Büyümek her zaman kılıcını çekip dörtnala üzerine yürümek değildir, bazen de atından inip kılıcını yere bırakabilmektir. Burada kurulan iletişim, daha büyük bir zaferi beraberinde getirir. Bunu adı uzlaşmaktır. İşte insanı belli bir yere getiren, bunu ne zaman yapıp ne zaman yapmaması gerektiğinin cevabını kendinde bulabilmektir.
Dosta selam
olsun,
Hüseyin Akdağ
Bireysel Doğum Haritası Analiziniz için bizimle iletişime
geçebilirsiniz:
0212 274 08 47 / 0544 798 52 07
www.heraakademi.com
Doğum haritası analizimiz ile kim olduğunuzu,
dışarıdaki kişinin sizi nasıl gördüğünü, neyin size iyi geldiğini, bunların bir araya geldiklerinde
birbirlerini nasıl etkilediğini, sahip olduğunuz potansiyelleri, yakın çevrenizi, ailenizi, iç
dünyanızı, aşkın sizin için ne olduğunu, yaşama nasıl hizmet edebileceğinizi, partnerinizden aslında
ne beklediğinizi, onunla olmanın size sağladığı fırsatları ve bu durumun sizi karşı karşıya
bıraktığı sınavları, yaşamda sizi neye çağırdığını, neyin sizin ufkunuzu genişletebileceğini, iş ve
kariyer hayatınızın önemli sırlarını, arkadaşlık ilişkilerinizi, neye teslim olmanız gerektiğini ve
ruhsal olarak nereden nereye ilerlemenin önemini bulabilirsiniz.
|